- Gösterim: 8475
Selülit bir hastalık olarak değerlendirilmemelidir. Estetik olarak derinin düzgün görünümünün değişimine neden olan kozmetik bir algı problemidir.
Selülit Fransızca kökenlidir. İngilizcede “Cellulitis” olarak tanımlanır ve deri altı yağ ile bağ dokusunda yaygın enflamasyonu ifade etmektedir. Günümüzde tıbbi olarak selülit yerine “gynoid lipodystrophy” ve “edematous fibrosclerotic panniculopathy” veya “adiposis edematosa” terimleri kullanılmaktadır. Selülit kelimesi çoğunlukla kozmetik alanda ürün pazarında tercih edilmektedir.
Selülit kadınların neredeyse tamamında (% 90-98′inde) görülmektedir. Kilo alımı ile daha belirgin duruma gelmekte ancak ideal kilosunda hatta zayıf kadınlar da bile görülebilmektedir. Ne kadar şişman olursa olsunlar, erkeklerde selülit çok az görülmektedir. Androjen düzeyi düşük östrojen seviyesi yüksek olan erkeklerde selülitin görüldüğünü biliyoruz.
Kadınlarda ergenlik dönemi sonunda başlamakta ve aslında fizyolojik bir durum olarak kabul edilmektedir. Ergenlik sonrasında vücut tarafından doğurganlık dönemine hazırlık olarak (hamilelik ve emzirme dönemlerinde maksimum enerji deposunun oluşturulması için) deri altında yağ depolanmaktadır(kadınlarda menopoz sonrası selülit belirtilerinde azalma olmaktadır). Selülit bunun sonucunda gelişmektedir. Selülitin çoğunlukla kadınlarda görülmesi dişilik hormonlarının deri altı yağ dokusu üzerine olan etkilerinden kaynaklanmaktadır. Steroid yapısındaki dişilik hormonları deride özellikle kalça ve baldırda yağ birikimine portakal kabuğu görünümüne, selülit oluşumuna neden olmaktadır.
1560 yılında Lambert Sustris tarafından yapılmış aşağıdaki tabloya bakalım. Venüs resmedilmiş, kadınların belki de en güzeli. Lambert tarafından hafif balık etli olarak betimlenmiş. Ancak resmedilirken bacak üst kısım ve kalçada 3. derece selülitleri var. O dönemde bir problem olarak algılanmıyor hatta güzelliğin bir parçası. Pekiyi. Kadının varoluşundan bu yana fizyolojik olarak görülen selülit neden son 30 yılda kozmetik bir problem haline geldi?
Aslında tüm neden kozmetik ve estetik sektörünün tüketim toplumu ve pazar isteği. Son 30 yıla bakıldığında erkek ve kadın görüntüsünde derialtı yağ dokusu az olan, fit ve kaslı vücutların ön plana çıkarıldığını görmekteyiz. Güzelliği ifade eden bu yeni yaklaşım, neredeyse hastalık olarak değerlendirilen selülit olgusunu gündeme taşımıştır. Bunu hazırlayan kozmetik ve estetik sektöründe; selülit giderici ürünler, estetik ve medikal uygulama sistemleri için ciddi bir ekonomik pazar gelişmiştir.
Selülit Oluşumunun Nedenleri
Günümüzde selülitin birden fazla faktör ile geliştiğini biliyoruz. Bunlar;
- Cinsiyet faktörü; ergenlik dönemi sonrası nerede ise tüm kadınlarda farklı derecelerde selülit görülmektedir. Bunda kadınlarda deri altı yağ dokusunun erkeklerden farklı anatomik yapısı ve hormonlar rol oynamaktadır.
- Etnik ve ırksal özellikler; Asya kadınlarında selülit diğer ırklara göre daha az görülmektedir.
- Yaşam şekli; glisemik indeksi yüksek yani karbon hidratlı beslenme, obesite gibi
- Uzun süreli oturma ve ayakta kalma; dolaşım sistemi üzerinden selülitte etkili olmaktadır.
- Gebelikler; hormonsal sistem değişimi, vücutta ödem artışı gibi nedenler üzerinden
Selülitin Oluşma Mekanizması
Selülit oluşma mekanizmasının daha iyi anlaşılabilmesi için deri altı yağ dokusunu bilmeliyiz.
Deriyi daha alttaki kas ve kemik gibi dokulara bağlayan ve metabolik olarak aktif olan deri altı yağ dokusu “adipoz doku” olarak da bilinmektedir. Adipoz doku, temel olarak adipositler-yağ hücrelerinden meydana gelir. Bunlar içi % 95 oranında(daha çok trigliseritlerden oluşan) yağımsı sıvı karışımla dolu olan hücrelerdir. Bu hücre yüzeylerinde çok sayıda hormona cevap veren reseptör olarak tanımladığımız özel alanlar bulunmaktadır. Yağ hücreleri büyüdükçe bir araya gelerek salkım görünümünde yağ loplarını oluştururlar. Bunların arasında yağ dokusunun beslenmesini ve metabolizmasını sağlayan, dolaşımını destekleyen kapiller ve lenf damarları bulunmaktadır.
Deri altı yağ dokusundan derinin dermis tabakasına kadınlarda dikey, erkeklerde çapraz açılar yapacak şekilde yerleşmiş fibröz şeritler/iplikçikler bulunur. Kadınlarda yağ hücrelerinin birleşip topak durumuna gelmesi ve dermise doğru genişlemesi nedeniyle deri yüzeyinin selülitde dalgalı görünmesinin asıl nedeni bu anatomik özellikten gelmektedir.
Kadınlarda yağ dokusu dermise doğru genişleyerek deri yüzeyinde dışarı doğru çıkıntılar yapmakta, fibröz bağlar aynı oranda uzayamadıkları için deri yüzeyinde çökmeler-dimple gelişmektedir.
Yağ dokusunda bu düzensiz genişleme , yağ dokusu içindeki kapiler ve lenf dolaşımına da baskı oluşturur ve dolaşım yavaşlar. Damarlardan ve lenf dolaşımındaki sıvı bu süreçte yağ dokusu içine çıkmaya başlar ve yağ dokusunda ödem gelişir. Bu ödem selülit kliniğinin daha belirgin olmasını sağlamaktadır.
Yağ dokusu lipojenez ile adipositlerde yağ üretimini ve birikimini arttırmakta, lipolizis ile ise yağları hücrelerden yakmaktadır. Buna göre selülit tedavilerinin ana amacı lipojenezin baskılanması lipolizis arttırılmalıdır.
Yağ dokusunda adipositlerin yüzeyinde, yağ hacmini kontrol eden adranerjik iki reseptör (alfa2 ve beta) bulunmaktadır. Beta adrenerjik reseptörün aktive edilmesi ile lipoliz, alfa2 adrenerjik reseptörün uyarılması ile lipojenez gerçekleşmektedir. Etkili selülit tedavisi isteniyorsa, beta reseptörlerinin aktive edilmesinin yanı sıra, alfa2 reseptörlerinin de inhibe edilmesi gereklidir. Örneğin Ksantinler beta reseptörlerini uyaran, alfa2 reseptörlerini baskılayan, aynı zamanda fosfodiesteraz enzimini de etkili bir şekilde inhibe eden maddelerdir. Bu nedenle, bugün selülit belirtilerinin giderilmesi amacıyla kullanılan kozmetik ürünlerin büyük bir kısmında ksantin grubu bir madde bulunmaktadır.
Yağ dokusunda lipolize neden olduğunu bildiğimiz hormonlar katekolaminler (adrenalin ve noradrenalin gibi) ve insülindir.
Beta reseptörünü uyaran maddelere örnek olarak epinefrin, nor-epinefrin, epinefrin analogları, ksantinler (kafein, teofilin, teofilinasetik asit, aminofilin), izoproterenol, silanol mannüronik asit verilebilir.
Alfa2 reseptörünü baskılayan maddelere örnek olarak ise, yohimbin, ginkgo bilobadihidroergotamin ve ksantinler (kafein, teofilin, aminofilin) verilebilir.
Selülit Nerelerde ve Neden Gelişmektedir?
Deri altı yağ dokusu “yüzeysel fasya” ile 2 tabakaya ayrılmaktadır. En dış yağ tabakasına aerolar tabakada denilmektedir. Bu tabakada yağ hücreleri büyük ve globüller deriye daha dik yerleşmiştir. Daha derin tabaka ki buna da “lamellar layer” denilmektedir. Burada yağ hücreleri daha küçük, globüller deri yüzeyine paralel yerleşmekte ve daha zengin damarsal ağ tabakasına sahiptir.
Kadınlarda bacak üst kısmı ve kalçada aerolar tabaka daha kalındır ve ergenlik sonrası daha da kalınlaşmaya eğilimlidir. Özellikle östrojenler; 17-b-estradiol etkili olmaktadır. Bu nedenlerle bu alanlarda selülit daha kolay gelişmektedir. Ayrıca bu alanlarda yağ dokusunun lipolizisi daha zordor. Yağ dokusunda lipolize neden olduğunu bildiğimiz hormonlar katekolaminler (adrenalin ve noradrenalin gibi) ve insülindir. Bunlarında lipolizsteki etkileri vücudun anatomik alanlarına göre değişmektedir. Örneğin katekolaminler lipolitik etkilerini iç organ çevresindeki yağ dokusunda göstermektedir. Karın bölgesinde bu etkileri az hatta bacak üst ve kalçada çok daha azdır. Bu nedenle selülit yine bu alanlarda daha kolay gelişmektedir.
Selülit Hangi Yağ Dokusunda Gelişmektedir?
Yağ dokusunda yer alan hücrelerin ancak üçde biri olgun-mature yağ hücreleri-adipositler içermektedir. Mature adipositler dışında yağ dokusunda sinir hücreleri, fibroblastlar ve adipositlerin öncül hücreleri bulunmaktadır.
Mature adipositler renkleri ve fonksiyonlarına göre 2 farklı hücre gurubundan oluşmaktadır. Beyaz yağ hücreleri ve kahverengi yağ hücreleri. Beyaz mature yağ hücreleri “Beyaz yağ dokusunu” oluşturmakta ve bunlar sarı ve parlak görünmekte. Kahverengi mature yağ hücreleri “Kahverengi yağ dokusunu” oluşturmakta, kahverengi görünmekte ve doku daha fazla lobüllerden oluşmaktadır. Kahverengi yağ dokusu rengini daha fazla damarsal yapılarından almaktadır.
Beyaz yağ dokusununda yağın depolanması beyaz adipositlerde hücre içerisinde tek boşlukta gerçekleşirken kahvrengi yağ dokusunda birçok boşlukta gerçekleşmektedir.
Beyaz yağ dokusu deri altında ve karın içerisinde yer almakta ve metabolik, endokrin, paraekrin ve otoekrin fonksiyonlarar sahiptir. Kahverengi yağ doksu ise yeni doğanda daha çok büyük damarlar ve böbrekler çevresinde bulunmaktadır.
Selülitin Klinik Dereceleri
- Derece 0; Hem ayakta hem de sırt üstü yatar durumda deri yüzeyinde selülit kliniği ile ilgili hiç bir bulgu yoktur. Deri iki parmak arasında sıkıldığında bile selülit belirtileri ortaya çıkmaz. (erkekler ve atletik zayıf kadınlar)
- Derece 1; Ayakta dururken ve sırt üstü yatarken deri yüzeyinin düzgün, selülit görülmez. Deri iki parmak arasında sıkıldığında portakal kabuğu görünümü ortaya çıkar. Gözle görülür çukurcuklar ve deride hafif sert kabartılar var. (birçok kadın için geçerli). Bu aşamada, kan damarları genişlemeye ve doku içine sıvı sızdırmaya başlamıştır. Bu durumun geriye döndürülmesi ve biriken sıvının bölgeden uzaklaştırılması mümkündür.
- Derece 2; Sırt üstü yatar durumda, deri yüzeyinin düzgün olduğu ve ayakta iken deri iki parmak arasında sıkılmadan bile selülit belirtilerinin görüldüğü durumdur. Deri altında çok sayıda küçük yumrular ve kaba ve büyük çukurcuklar vardır. (35-40 yaş sonrası veya kilolu kadınlarda). Bu aşamada yağ hücreleri, boyutlarının artmasıyla birbirlerine yaklaşırlar ve dolaşıma baskı yapmaya başlarlar. Kan ve lenf dolaşımı aksadığından dermis ve epidermiste bozulmalar oluşmuştur.
- Derece 3; Hem ayakta hem de sırt üstü yatar durumda, test yapılmadan bile selülit belirtilerinin görüldüğü durumdur. Deri altında çok sayıda dokunulduğunda ağrılı da olabilen sert yumrular, büyük ve çok sayıda derin çukurcuklar var. Bu aşamada, mikrodolaşımdaki bozulma devam ederken, doku içinde sıvı birikimi fazlalaşır. Yağ sentezinin artışında ve yağ metabolizasyon hızında azalma sürer. Daha ileri aşamada ise, kolajen sentezindeki değişim sonucu, oluşan yağ loplarının çevresi kolajenden oluşmuş bir kılıf ile sarılmaya başlar. Böylece, dışarıdan elle hissedilebilen ve bastırıldığında ağrıya neden olabilen, birkaç cm çapında küçük düğmecikler oluşur. Bu düğmecikler damarlara basınç yaparak kan akışını biraz daha engellerler. Bölgede biriken sıvı ile yağ lopları arasındaki yoğunluk farkı, sıvının daha altta, yağın ise daha yukarıda birikmesine neden olur; bu durum elle bile anlaşılabilir boyuttadır.
Selülit Tedavisi
Selülitin radikal bir tedavisi yoktur. Selülit oluşumunun nasıl engellenebileceği henüz tam olarak bilinmemektedir.Tüm tedaviler aslında selülit belirtilerinin azaltılmasını hedeflemektedir.
Günümüzde selülitte etkin olup olmadığı kesin olarak saptanamamış çok sayıda ürün ve uygulama bulunmaktadır. İlaçlarda olduğu gibi bu ürünlerin tümünün, etkinliklerinin veya etkinlik derecelerinin yeterli olup olmadığı, birbirleri ile kıyaslanarak bilimsel çevrelerde kabul görecek şekilde ispatlanmadığı için, selülit engelleyici veya giderici olarak kullanılan ürünler maalesef tületici suistimale açık ürünlerdir.
Son yıllarda yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu ürünlerin pazarlanmasında standartlar getirilmeye çalışılmaktadır. Örneğin; sellülit tedavi ürünleri sağlıklı yaşam tarzını teşvik etmeli, diyet veya spor yapılmasına gerek olmadığını çağrıştıracak veya ima edecek bilgi içermemeli, kilo kaybı iddiasında bulunmamalıdır. Bu ürünlerde selülitin kalıcı olarak giderileceğini belirten bir ifade kullanılmamalıdır. Bu ürünlerin tanıtım bilgisinde sadece deri altındaki yağ dokusunun metabolizasyonuna yardımcı olma, derinin sıkılaşmasına yardımcı olma, derideki mikro-dolaşımı destelemesi, derideki su ve yağın uzaklaşmasına yardım etme gibi ifadelerin kullanılabileceği bildirilmiştir.
Selülit tedavilerinde belki de ilk önemli adım kilonun düzenlenmesi ve BMI normal olmasıdır.
Kilo Verme ve Selülit Üzerine Etkisi
Kilo fazlalığının selülit görünümnü arttırdığını biliyoruz. Selüliti ordan kaldırmamakta ancak selülitin klinik derecesini azaltmaktadır. Özellikle BMI yüksek ve ileri düzeyde selülit klinik derecelerinde kilo verme çok anlamlı olabilmektedir.
Kilo verme selülit alanlarında dimple-çökmeler üzerinde fazla etkili değildir yada hafif oranlarda azaltmaktadır.
Selülit İçin Geliştirilmiş Tedaviler
Bu tedavileri 4 gurupta toplayabiliriz;
- Farmakolojik ve bitkisel içeriklerin ağızdan veya selülitli alana dışarıdan uygulanması; bunlardan çok azı için etkili olduklarını gösteren bilimsel bulgu/literatür mevcuttur.
- Selülit alanına mekanik etki (masaj), ısı veya enerji uygulanması; Selülitli bölgeye masaj uygulanması veya bölgenin ısıtılması gibi uygulamaların da selülit belirtilerini azaltma yönünde etkili olabileceği bildirilmiştir. Bu yönteme Endermoloji denilmektedir. 1998 yılında FDA, “selülitin görünümünü geçici olarak azaltan sistem olarak ” ABD’de kullanımına izin vermiştir.
- Hareketli bir yaşam tarzı, spor yapılması ve gıda alımının düzenlenmesi; Kilo verilmesi ile yağ hücrelerinin küçüldüğü ve selülit belirtilerinin daha az belirgin duruma geldiği; ancak dokuda oluşan harabiyetin yok edilemediği bildirilmektedir. Bu nedenle, tedavideki en önemli yaklaşım, ideal kiloyu devam ettirme ve sporun yanı sıra bağ dokusunun sağlamlaşmasını sağlamaktır.
- Cerrahi ve lazer tedavileri
Günümüzde kullanılan tedavileri genel başlıkları ile aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
- Topikal ajanlar
- Mezoterapi
- Lipolizis
- Sistemik ilaçlar
- İyontoforez
- US
- RF
- Karboksi tedavisi
- Endermoloji
- Pressotherapy pneumatic lymphatic drainage
- Isı uygulamaları
- Topikal fosfotidilkolin ve LED kombine kullanımı
- Infrared ışık tedavi uygulamaları
- Masajlar
- Düşük enerjili lazer uygulamaları
- Kriyotedavi
- Subsizyon
- Klasik liposakşın
- US + liposaşın
- Lazer lipolizis
Endermoloji: Selülit alanına sadece mekanik olarak masaj/sakşın uygulanması dolaşım sistemi üzerinden selülitte etkili olmaktadır. Haftada 2 kez uygulama alanına göre değişmekle birlikte 10-45 dakika uygulanmaktadır.
Klasik liposakşın: Deri yağ dokusunda klasik liposakşın maalesef etili olamamaktadır.
Yağ transferleri: Özellikle dimple-çökme alanlarına yağ transferleri uygulanmaktadır.
Subsizyon: 16-18 G boyutlarında iğne ile deri altına girilerek özellikle dimple-deride çökme alanları altında fbröz saptalarda yapılan kesme işlemidir. Lokal anestezi altında yapılmaktadır.
Fosfotidilkolin ve mezotedavi: Klasik mezotedavi methylxanthinler(caffeine, aminophylline ve theophylline), hormonlar enzimler, bitkisel içerikler, vitamin ve minaraller ile selülit ve lokal yağlanma alanına enjeksiyonlar şeklinde yapılmaktadır. Ancak bu maddeler içerisinde soyadan elde edilen fosfatidilkolin sodyum deoksikolat ile kombine kullanılmaktadır. Son yıllarda topikal fosfatidil LED ile kombine kullanılmakta ve buna “SoLED” denilmektedir. Günde 2 defa bu jel kullanılmakta ve haftda 2 kez 15 dakika kırmızı (660-nm) ve kızılötesi (950nm) LED uygulanmakta.
Radyofrekans-RF: Bipolar ve unipolar RF selülit alanında doku ısı artışı ile etkili olmaktadır. Tek başına yada endormoloji ile kombine kullanılabilmektedir.
Ultrasound – US: Yüksek yada düşük ferkanslı US selülit alanlarında ısı ve kavitasyon etkisi ile etkili olmaktadır.
Selülit Tedavisinde Deriye Dışardan Uygulanan İlaçlar
- Retinoidler; Günde bir veya iki defa, %0.01-0.25 oranında retinoik asit içeren kremin bu amaç için kullanılması ile selülit belirtilerinin gerileyeceği bildirilmiştir. Son yıllarda konsantrasyonun % 0.3 olması gerektiği vurgulanmaktadır. Dermiste kollajen yapımı ile etkisini göstermektedir.
- Katekolaminler; metilksantin türevleri topikal olarak kullanılmaktadır. %2 aminofilin ve kafein en çok ürün içeriğinde yer lamktadır. Özellikle aminofilin % 10 glikolik asit ile kombine edilerek kullanılmaktadır. Aminofilin dermise geçmekte ve yağ dokusunda lipolitik etki yapmaktadır.
- Tiroit hormonu yapısındaki maddeler
- Fitik asit ve tuzları
- Betülinik asit ve C vitamini
- Aromataz inhibitörleri veya anti-östrojenik maddeler
- Niasinamit
- Deri bütünlüğünü bozan maddeler; bu amaçla hidroksikarboksilik asitler (laktik asit, glikolik asit, salisilik asit) ve vitamin A palmitatın yanısıra, deride lipit sentezini inhibe eden serebrositler (I ve II) (%0.1- 0.5) kullanılmıştır.
Bitkisel İlaçlar
Selülit belirtilerinin giderilmesinde çok sayıda bitkisel kaynaklı ekstrenin bir formülasyon içinde lokal kullanımı söz konusudur. Bu ekstrelerden bazıları, selülit giderici etki için patente sahiptir.
Christian DIOR firmasına ait olan bir patentte, Terminalia catappa bitkisinin yapraklarından elde edilen ekstre kullanılmış deneysel etkinliği gösterilmiş ancak selülitte etkisi incelenmemiş ancak varsayımlarda bulunulmuştur.
Geleneksel Çin tıbbında kullanılan Polygala tenuifolia ve Platycodon grandiflorum bitkilerinin köklerinin ve Kochia scoparia bitkisinin meyvasından elde edilen ekstrelerin lipoliz yaptıkları incelenmiş ve krem formları kulanılmaktadır.
Hibiscus abelmoschus bitkisinin sulu ve yağlı ekstresinin doğrudan selülitli bölgeye uygulanması ile, deri altı yağ tabakasının kalınlığını azalttığı, testlerde lipolitik etki gösterdiği, bu etkinin beta reseptör stimülasyonu ve alfa reseptörlerinin bloke edilmesi ile gerçekleştiği belirtilmiştir.
Yves Rocher firmasına ait patentte Andiroba bitkisinin lipit ekstresinin selülit tedavisi için kullanılabileceği bildirilmiştir.
BİOTHERM firmasının sahip olduğu patentte saponin içeren bitkilerin (Hedera helix, Ruscus aculeatus, Aesculus hipocastanus) ekstreleri, kafein içeren bitki (Cola nitida) ekstresi ve Arnica Montan L. ekstresinin birlikte kullanımı ile anti-selülit bir etki oluşacağı bildirilmiştir. Aynı firmanın başka bir patentinde ise, selülit tedavisinde kullanılmak üzere iyot içeren organik bir yapı (iyotlanmış haşhaş tohumu yağının etil esteri), saf essin (escine) veya essin içeren at kestanesi (horse chestnut) ekstresi ve hyalüronidaz içeren formülasyonlar denenerek olumlu sonuçların alındığı belirtilmiştir.
L’OREAL firmasına ait başka bir patentte ise, Ginkgo biloba ekstresi, saponin içeren Hedera haelix ekstresi ve essin’nin birlikte kullanıldığı formülasyonların uygulanması ile lokal yağ birikiminin durdurulduğu ve derinin görünümünde iyileşme gözlendiği bildirilmiştir.
Gotu kola olarak bilinen Centella asiatica bitkisi içerdiği asiyatik asit, madekassik asit, madekassosit ve asiyatikosit nedeniyle, kolajen sentezini arttırıcı bir özelliğe sahiptir.
L’OREAL firmasına ait patentte, deride ısıtıcı etki oluşturan maddelerle beraber bazı bitki ekstrelerinin kullanımının selülit belirtilerini giderilebileceği bildirilmiştir. Deride ısıtıcı etki oluşturmak amacıyla, kapsaisin içeren Kapsikum ekstresi ile nikotinik asit tuzları veya esterlerinin (özellikle metil nikotinat) birlikte kullanılması önerilmiştir.
Ayrıca, Hedera helix, Rosmarinus officinalis, Panax ginseng, Salvia officinalis, Arnica montana, Calendula officinalis, Hypericum perforatum, Ruscus aculeatus bitkilerinin yağlı ekstrelerinin de formülasyonda kullanılabileceği bildirilmiştir.
CELLUMİNATOR™ (Elizabeth Halen Corp.); etkin madde ve bitki ekstresi olarak hydroiodide tea, ruscus ekstresi, hedera helix ekstresi, indies chestnut ekstresi, ginkgo ekstresi, fucus vesiculosus ekstresi ve polipeptit karışımı (aspartik asit, histidin, dfenilalanin, arjinin, triptofan) bulunmaktadır.
CELLESENE krem(Medestea Internazionale, Torino, Italya) içeriğinde gingko biloba, tatlı yonca, yosun, üzüm çekirdeği yağı, lesitin ve çuha çiçeği yağı içermekte. Tam etkinliği kanıtianmamıştır.
Selülit Tedavisinde Kullanılan Haplar
Bazı maddeler ve bitki ekstreleri, ağız yolu ile tablet, sert veya yumuşak kapsül halinde kullanıldığında, selülit belirtilerinde azalma olduğu gösterilmiştir.
Bunlardan patetentli olanlar;
ABD’de Youth Builder® ismi altında satılmakta olan bir tablet preparatı; içeriğinde deriyi kalınlaştırmak için, glikozaminoglikanlara dönen şeker türevi maddeler: N-asetilglukozamin (%5-30) ve tuzları, kolajenaz ve elastaz’ın derideki aktivitesini azaltmak için antioksidan madde: C vitamini (%5-50), kolajen ve elastin iplikçiklerine bağlanarak derinin kalınlaşmasını sağlayan metaller: Çinko ve manganez (%1-10), bakır (%0.1-5), derinin kalınlaşmasına yardım eden amino asitler: Lizin, pirolin, sistein, glisin, metiyonin (%2-25), yağ yakıcılar: Hidroksi sitrik asit gibi, alınan karbonhidratın yağa dönüşümünü engelleyen maddeler ve kitin gibi, mide-barsak kanalındaki yağ molekülünü bağlayarak emilemeyecek kadar büyük molekül oluşturan maddeler, derideki kanlanmayı arttıran damar genişletici maddeler: ginko biloba ekstresi, ginseng ekstresi, fenilalanin, bağ dokusunun oksitlenmesini engelleyen maddeler: proantanol, proantosiyanidin, üzüm çekirdeği ekstresi, hücre içine şeker girişini hızlandırarak vücudun yağ yakımını iyileştiren maddeler: krom pikolinat bulunmaktadır.
Üzüm çekirdeği ekstresinin günlük 0.2-2 gramalınması ile selülit belirtilerinin giderilmesi amacıyla kullanılabileceği 2003 yılında bir patentte alınmıştır.
CELLASENE™, selülit belirtilerinin azaltılması amacıyla ağız yolu ile alınan yumuşak jelatin kapsüldür. Kapsülde etkin maddeler; Kurutulmuş Ginko Biloba ekstresi, Kurutulmuş Tatlı yonca (sweet clover) ekstresi: kan dolaşımını arttırıcı ve ödem çözücü,
Üzüm çekirdeği biyoflavonoitleri, Kurutulmuş Fucus Vesiculosus ekstresi: metabolizmayı arttırıcı, Evening Primrose yağı ve balık yağı, Soya lesitini: yağ yıkımını kolaylaştırıcı, Balık yağı: omega-3 yağ asiti kaynağı olarak. Bu ürünün herbir kapsülünde, Fucus ekstresinden kaynaklanan iyot miktarının 240 μg olduğu, bu nedenle ürünün hamileler tarafından kullanımının doktor kontrolünde olması gerektiği tavsiye edilmektedir.
Selülit Tedavisinde Diğer Yöntemler
Bunlardan bir tanesi, selülit belirtilerinin daha az farkedilmesini sağlayan makyaj ürünüdür. Bu patentte, floresan özellik kazandırılmış taneciklerin deri yüzeyinde lokal olarak kullanılması ile, selülit belirtilerinin daha az görünmesinin sağlanabileceği belirtilmektedir.
Diğer ilginç bir patentte ise, selülitli bölgeyle doğrudan temas edecek, aynı zamanda teofilin veya teoflin kompleksinin bağlanmış olduğu bir giysiden bahsedilmektedir. Giysi deri ile temas ettiğinde, sıcaklık, nem veya pH nedeniyle teofilinin deri yüzeyine verileceği idea edilmektedir.
Derideki yağ hücrelerinin boyutunun küçültülmesi ile selülit belirtilerinin giderilebileceği belirtilmiş ve lipolizin arttırılması ile bunun gerçekleşebileceği vurgulanmıştır. Lipolizi arttırmanın yağ hücrelerinin sıcaklığının arttırılması ile mümkün olabileceği bildirilmiştir. Bu uygulamada, enerji kaynağı olarak ultrason, radyo frekansı, mikrodalganın kullanılabileceği söylenmiştir. Bu yöntemle, derialtı yağ dokusunun sıcaklığı 40 oC -41.5oC’ye kadar çıkartılmakta ve bu sıcaklıkta 20-25 dakika beklenmektedir.
Enerji kaynağı olarak elektromanyetik dalgaların (2.45-40.68 MhZ) 20-400 μsn süre ile uygulanmasının, selülit tedavisi için kullanılabileceği ileri sürülmüştür.
Sadece dermis ile hipodermis arasında bulunan ara yüzeydeki bağ dokusunu etkilemek amacıyla ultrasonun kullanılabileceği bildirilmiştir. Ultrasonik dalgaların, bu bölgeyi etkileyerek ara yüzeyde bozulmaya neden olacağı, sonuçta derinin enflamasyon cevap olarak bu bölgeye fibroblastları göndereceği ve bu yapıların ara yüzeyi sağlamlaştırıp destekleyerek selülite karşı deriyi daha dayanıklı duruma getirebileceği belirtilmiştir.
Selülit Tedavisinde Lazer Lipolizis
Lazer yardım ile lipolizis günümüzde bölgesel yağlanma ve selülit için en popüler yöntemdir.
Derece II düzeyindeki selülitlerde sadece yüzeysel lazer lipolizis, derece III ve IV düzeyindeki selülitler yüzeysel lazer lipolizis ve yağ transferleri yapılmaktadır.
1064-nm Nd:YAG lazer 6 wat, 40 Hz ve 150 mJ/pulse kullanılmaktadır.
Uygulama öncesi hastalara sedasyon uygulanmakta, tümesent anestezi uygulanmaktadır.
Uygulama alanı, deri tipi ve selülitin derecesine göre değişmekle birlikte toplam 2000-12000 J uygulanmaktadır.
Uygulama sonrası 3mm lik kanüler ile 350-380 mm Hg negatif basınç ile aspirasyon yapılmaktadır. Deprese alanlara hastadan klasik liposakşınla alınan yağ trasferi yapılmaktadır. Depresif alanlara uygulama% 10-15 fazla düzeltme ile uygulanmaktadır.
Uygulama sonrası ekimoz gelişmekte ancak buda 1-2 haftada geçmektedir. Ödem ise 6 ay uzun sürebilmektedir.